Hayat her zaman bok gibidir. Herkes için hem de. Biz insanlar genelde en iyiyi hak ederiz, hiçbir zaman bulunulan konum bizlere hoş gözükmez, aç gözlüyüz işin özü. İyiyim dediğimizde genel olarak içinde olduğumuz bokluğun *aşırı bir şey yaşamamışsak tabi* en az kısmında duruyoruzdur değil mi?
Şükretmeyi öğrenmek bizler için çok zor bir iştir. ‘Kemaliyet rütbesi’ diyebiliriz belki bunun için. Herhangi bir aşağılık kompleksi durumunda, ilk olarak bizden daha üstün ve her anlamda daha varlıklı insanlara bakmak gelir aklımıza, oysa unutulmamalıdır ki bazı kimselerin aklına da ilk olarak bizim gibilere, bizim konumumuz benzeri konumlarda bulunan insanlara bakmak gelir. Ya onlar ne olacak? Kendi haline dövünen bizler, bizden daha aşağıda yer almakta olan o insanların birer fazlalık, gereksiz yaşam formları olduğunu falan mı düşünüyor acaba? Öyle gözüküyor durum ilk bakışta; fakat hayır öyle de değil. En azından benim için. Ama niçin bu isyan, niçin? Niye daha fazlasını istiyoruz? Ya da şöyle sormak daha doğru ve isabetli olacak: Nereye kadar daha fazlasını isteyeceğiz, nerde duracağız? Duracak mıyız?
Cevap veriyorum: Duracağımız falan yok.
Böyle gelmiş böyle gidecek. Bize düşen fazla şımarmamak, nefsani terbiye için çabalamak. Elbette en iyisini hak ediyoruz, elbette en değer verdiğimiz birey kendimiziz; lakin ölçülü olmaya çalışmayı akıl defteri, bir köşesinde illa ki ufak bir notla sık sık hatırlatmalı bize …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder